7 Aralık 2010 Salı

'Ben' yaşlanmayı yavaşlatıyor mu?

Divan edebiyatından halk edebiyatına kadar birçok şiirin dizelerinde kadının güzelliğini tasvir etmek için kullanılan "benler" İngiltere'de araştırmaya konu oldu.

İtalyan La Repubblica gazetesinde yer alan habere göre, Londra Kraliyet Üniversitesinden bir grup bilimadamı, Cindy Crawford, Eva Mendes ve efsanevi yıldız Marilyn Monroe gibi kadınların güzelliklerinin de sembolü olan benleri konu alan araştırmalarında, yaşları 18 ile 79 arasında değişen birbirine benzemeyen 1200 ikiz kadını inceledi.

Araştırmanın sonucunda, yüzden fazla beni olanların kaslarının daha gergin ve kalpleriyle gözlerinin daha sağlıklı olduğunu gözlemleyen bilimadamları, bu kişilerin yaşıtlarına nazaran en az 7 yaş daha genç göründüğünü de tespit etti.

Ben sayısı çok olan insanların kemiklerinin de normalden güçlü olduğunu belirten bilimadamları, tüm bu olumlu özelliklerin bu kişilerin telomerlerinin uzun olmasından kaynaklanıyor olabileceğini vurguladı.

Birçok insanda ortalama 30-40 ben oluyor ancak bazı kişilerdi bu sayı 600’e kadar yükseliyor.(

AA

Bebeğin cinsiyetini daha erken öğrenmek mümkün

Anne-baba adayları, artık bebeklerinin cinsiyetini öğrenebilmek için 16-20 hafta beklemek zorunda değil.

Amerika Birleşik Devletlerinde kullanılan ve artık Türkiye'de de temin edilebilen ''Cinsiyet Belirleme Testi (Intelligender Boy or Girl)'' ile gebeliğin 10. haftasında bebeğin cinsiyeti öğrenilebiliyor.

ABD'de 2006 yılından bu yana kullanılan ve gebeliğin 10. haftasından itibaren uygulanabilen basit bir idrar testi ile 10 dakika içinde sonuç alınabiliyor. Hastaneye ya da hekime gitmeden evde uygulanabilen test, eczanelerden temin edilebiliyor. Test, 99 TL'den satışa sunuluyor.

Cinsiyet belirleme testi, Amerika, Rusya, Avusturya, Meksika, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Ürdün, Mısır, Kuveyt, Lübnan, Katar, Suudi Arabistan, Suriye başta olmak üzere bir çok ülkede satılıyor.

-NASIL UYGULANIYOR?-

ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) onaylı olan test ile yüzde 80 oranında doğru yanıt elde ediliyor.

Amerika'da bir şirketin geliştirdiği test, şu şekilde uygulanıyor:

Teste başlamadan önce kullanılacak yüzeyin idrarın dökülmesine karşı korunması ve beyaz bir zemin olması öneriliyor.

Uygulama için sabah uyanıldığındaki ilk idrar gerekiyor. Testin içindeki bardağın yarısı anne adayının ilk idrarı ile dolduruluyor. Ardından kutudan çıkan üst kapağındaki küçük bir delik test bardağı alınıyor ve üstündeki yapışkan bir kenara konularak, anne adayının idrarı şırınga ile alınarak test bardağının içine enjekte ediliyor. Uygulama sonrasında derhal yapışkanla cihazın üstü kapatılıyor ve 10 saniye çabuk dairesel hareketle çevriliyor. Test bardağının kesinlikle çalkalanmaması gerekiyor.

İşleme başlamış olan test kabının, beyaz bir kağıt veya beyaz bir düz tabak üzerine yerleştirilmesi öneriliyor. Yaklaşık 10 dakika sonra test kavanozundaki karışımın rengi nefti yeşil veya bulutlu yeşil rengine dönerse ''erkek'', daha derin sarı veya turuncu renk alırsa ''kız'' oluyor.

5 Aralık 2010 Pazar

Aşırı Gaz Sorunu

İnsanın sindirim sisteminde oluşan gaz miktarı kişiden kişiye ve gıdalara göre değişir. Bu nedenle normal gaz tanımı da zordur. Her bireyin sindirim kanalında gaz oluşur fakat gazı çıkartmak utandırıcı ve rahatsız edici olabilir.

Aşırı Gaz problemi olanlara aşağıdaki sorular sorulur:

- Yemeğinizi hızlı veya stres içinde mi yersiniz ?

- Kuru fasulye, lahana ve muz gibi gaz üreten besinleri aşırı tüketir misiniz ?

- Sigara , puro içer misiniz?

- Gevşek takma dişiniz var mı ?

Eğer bu sorulardan birine cevabınız evet ise Aşırı Gaz problemi ile mücadele etmeniz gerekir.

Geğirme, aşırı şişkinlik ve gaz çıkarma sorunlarıyla ile müracaat eden hasta sayısı oldukça fazladır. Bu sorun can sıkıcı olmakla beraber, genellikle zararsız ve önlenebilir bir sorundur.

BAĞIRSAK GAZININ NEDENLERİ:
Mide bağırsak kanalındaki gaz iki kaynak ile oluşur. Biri yutulan hava diğeri ise bağırsakta bulunan zararsız mikroorganizmaların gıda artıklarından oluşturduğu gazdır.

Hava yutulması (aerofaji) midedeki gazın en önemli nedenidir. Herkes yemek yerken veya su içerken az miktarda hava yutar. Fakat hızlı yemek yemek, yemek yerken konuşmak, sakız çiğnemek, sıgara içmek ve gevşek takma diş kullanmak yutulan hava miktarını artırır.

Geğirme ile yutulan havanın büyük bir kısmı mideden ağız yolu ile çıkar, geri kalan gaz ince bağırsaklara geçer, bir kısmı ince bağırsaklarda emilir,geri kalanı kalın bağırsağa geçer ve makattan vücudu terk eder.

Kalın bağırsakta bulunan zararsız mikroorganizmalar gıda artıklarından gaz üretir. Bu mikroorganizmalar, mide bağırsak kanalının daha yukarı kısımlarında sindirilemeyen kompleks karbonhidratları (şeker, nişasta, lif), selülozu sindirebilir. Bu sırada gaz açığa çıkar. Herkesin kalın bağırsağında belli oranda zararsız mikroorganizma vardır.

Yutulan ve bağırsaklarda üretilen hava miktarı değişkendir. Mide ve bağırsaklardaki gazın yaklaşık %99 u nitrojen, oksijen, karbon dioksit, hidrojen ve metandan oluşmaktadır. Bu 5 çeşit gazda kokusuzdur. Hidrojen ve karbon dioksitin karbonhidratların kalın bağırsak da tam olarak emilmemesinden dolayı yoğun miktarda üretilir. Metan gazı ise, ancak insanların %30 unda üretilir. Metan gazı üretimi diyet bağımlı değildir, daha çok ailesel (kalıtsal) özellik göstermektedir. Gazın hoş olmayan kokusu hidrojen sülfit, amonyum, indol ve skatol gibi diğer kimyasallara aittir.

Çıkarılan gaz miktarının yaklaşık yarısı yutulan havadan meydana gelmektedir. Sağlıklı birçok insan, günde yaklaşık 10 kez gaz çıkarmaktadır. Ancak normalden daha çok gaz üretiyor yada gaz üreten yiyecekler fazla miktarda alınıyorsa günde 50-100 kez gaz çıkarılabilir.

EN SIK RASTALANAN ŞİKAYETLER
Aşırı gaz şikayeti olan hastalar, genellikle şu belirtilerle başvururlar.

Hastalar sabah uyandıklarında karınlarını düz olduğunu ve gün içinde giderek şiştiğinden, hatta elbiselerinin onları rahatsız ettiğinden şikayet ederler. Bazı kadınlar menstrüel kanama öncesi şikayetlerin artmasından rahatsızdırlar.

Geğirme
Bağırsak gazının en sık sebebi yutulan havadır. Hızlı yemek yemek, içecekleri kamış kullanarak içmek, sakız çiğnemek, şeker emmek, sigara içmek ve gevşek takma diş kullanmak hava yutmayı kolaylaştırır. Geğirti ile midede biriken aşırı gaz, yemek borusuna oradan da ağız yoluyla geri atılması ile oluşur.

Bazı bireyler ardı ardına geğirirler. Bu tip geğirtinin yenilen ve içilen gıda ile pek bir ilgisi yoktur. Asıl neden, psikolojik olarak yutulan aşırı havadır. Yutulan bu hava midede fazla miktarda gaz birikimine ve kronik geğirmeye neden olur. Bu durum, midenin aşırı gaz ürettiği anlamına gelmemelidir.

Sosyal olarak rahatsız edici ve kalın bağırsakta oluşan hidrojen ve karbondioksit gazlarının neden olduğu bir şikayettir. Bağırsakta tam olarak emilemeyen karbonhidratların (selüloz gibi) kalın bağırsakta bakteriler tarafından parçalanması sırasında oluşurlar. Değişik karbonhidratların tam olarak emilememesi normal bir durumdur. Bu emilemeyen karbonhidratlara bakterilerin etkisi nedeniyle gaz üretilir.

Kuru fasulyenin gaz oluşturma yeteneği iyi bilinmektedir. Kuru fasulye ve lentilin içindeki şekerler ince bağırsaktaki enzimler tarafından parçalanmaya dirençlidirler. Bu şekerler kalın bağırsağa geldiğinde bakteriler tarafından fermente edilirler ve açığa gaz çıkar.

Buğday, yulaf, mısır, patates ve bazı sebze ve meyve içindeki karbonhidratlar da kalın bağırsağa kadar tam olarak sindirilmez ve emilmez. Buna ek olarak insanların süt içindeki ana şeker olan laktoz a duyarlılıklarıda değişkendir. Bir çok erişkinde laktozu parçalayan ana enzim olan laztaz eksikliği görülür ve bu insanlar laktozu parçalayıp sindiremezler. Laktaz enzimi ayrıca yaşla da miktarı azalan bir enzimdir. Sağlıklı insanların %40-50 si sentetik bir şeker olan sorbitolün emilimini de yapamazlar. Her gün 10 gram sorbitol kullanımı (5 adet şekersiz sakız çiğneme) ile gaz üretimi artar.


AŞIRI GAZ ÜRETEN YİYECEKLER ŞUNLARDIR:
Karbonhidrat içeren gıdalar gazın oluşumundan sorumludur. Yağlar ve protein gaz oluşumuna neden olamaz fakat kokusunu etkileyebilir.

Şekerler:
Gaz üretimine neden olan şekerler rafinoz, laktoz, fruktoz ve sorbitoldür.

Rafinoz:
Fasülyede fazla miktarda bulunurken lahana, Brüksel lahanası, brokoli, kuşkonmaz, diğer sebzeler ve hububatta az miktarlarda bulunur.

Laktoz:
Laktoz sütte bulunan doğal şekerdir. Aynı zamanda süt ürünlerinde de bulunur. (Süt, peynir, krema, dondurma vs)

Fruktoz:
Soğan, enginar, armut ve buğday da bulunur. Fruktoz aynı zamanda bazı içeceklerde ve meyve sularında tatlandırıcı olarak kullanılır.

Sorbitol:
Doğal olarak meyvelerde bulunur. Elma, armut, erik, şeftalide sorbitol vardır. Sorbitol aynı zamanda yapay tatlanmdırıcı olarak yemeklerde, sakız ve şekerlerde bulunur.

Nişastalar:
Patates, mısır, sehriye ve buğday kalın bağırsakta gaz üretimine neden olur. Nişastalar içinde pirinç gaz üretilmesine neden olmaz.

Lifler (Fiber):
Çoğu gıda, çözünebilen ve çözünmeyen lif içerir. Çözünebilen liflerin sindirimi kalın bağırsakta olur ve gaz üretirler. Fasulye, kuru bezelye, soya fasulyesi, mercimek, yulaf kepeği, çoğu meyve çözünebilir lif içerirler. Çözünmeyen lifler, kalın bağırsakta sindirilmeden dışkı ile atılırlar. Bu nedenle gaz üretimi çok az olur.

TEDAVİ Geğirme, Şişkinlik Hissini ve Aşırı gaz çıkarmayı azaltmak için:
Gıda günlüğü tutulur. Kişiyi hangi gıdalar etkiliyorsa onu belirlemeye çalışılmalıdır.

Kişi geğirmek için kendini zorlamamalıdır.

Hava oluşturan yiyeceklerin alımı azaltılmalıdır. Fırınlanmış gıdalar, ince çekilmiş kremalar, sülfe ve karbonhidratlı yiyeceklerden kaçınılmalıdır.

Sigara içme, sakız çiğneme, şeker emme, içecekleri kamış kullanarak içme veya dar ağızlı şişelerden içme uygulamalarından kaçınılmalıdır.

Düzenli yemek yeme

Her öğünlerde eşit oranlarda yemek yenilmelidir

Hızlı yemek yemekten kaçınılmalıdır

Gevşek takma dişler düzeltilmelidir

Yemekten hemen sonra yatılmamalıdır

Yağdan zengin gıdalar, kızartmalar, krema ve soslu yiyecekler ve hamur işlerinden kaçınılmalıdır. (Yağ kısıtlaması ile sindirim sistemi üzerine düşen yük azalır ve üretilen gaz miktarı da azalır)

Kabızlık sorunu yok ise gaz ve şişkinliğe neden olan lifli gıdalardan kaçınılmalıdır

Düzenli fiziksel egzersiz yapılmalıdır

Kişi kendini kötü hissettiren yiyecekler yememeli (yiyeceklere herkesin toleransı farklıdır)

Süt ve ürünleri tolere edebilecek miktarda tüketilmeli. (Laktaz eksikliği olanlar ancak yarım bardak süt veya yoğurdu tolere ederler)

Diyet ürünleri, sorbitol, mannitol gibi diabetik ürünleri içeren yiyecekle, şekersiz (tatlandırıcı ile yapılmış) sakız ve tatlılar fazla tüketilmemeli

Aktive kömür (karbon) tablet veya kapsüller kullanılabilir. Bunlar geniş yüzeylerinde gaz toplarlar. (Kömür, dışkıya siyah renk verir) (aktive karbon ilaç olarak eczanelerde satılır)

Simetikon içeren ürünler kullanılabilir. Simetikon yüzey gerimlerini düşürerek gaz partiküllerini parçalar.

3 Aralık 2010 Cuma

Sekste Başarı İşe Yansıyor

Seks konusunda sorunlu olan insanlar karşılarına çıkan yeni fırsatları göremiyor Yeni yapılan seks araştırmasını yorumlayan ünlü İngiliz seksolog John Dean, "Sekste başarılı olan hayatta daha başarılı oluyor" diyor.

Geçtiğimiz hafta İspanya'nın sahil şehri Malaga'da Avrupa Birliği Seks İlaçları Kongresi düzenlendi. Ünlü seksologların katıldığı toplantılarda, cinsellikle ilgili araştırmaların sonuçları yayınlandı. Araştırmaya Çek Cumhuriyeti, Macaristan, İsrail, Polonya, Romanya, Rusya, Slovakya, Türkiye ve Ukrayna'dan 4 bin kadın ve erkek katıldı.

Araştırmalar seksin gücünün yalnızca yatakla sınırlı kalmadığını, hayatın diğer alanlarında da dalga dalga yayıldığını kanıtladı. Cinsel yaşamları mutlu olan insanlar hayattan ne istediklerini daha iyi biliyorlardı. Araştırmanın önemli verilerinden biri, yeni fırsatları cinsel yönden mutsuz olan insanların kaçırmaları. Oysa seks tatmini yüksek olan kişiler fırsatları çok daha iyi değerlendiriyorlar. Bu onların iş hayatında daha başarılı olmalarını sağlıyor.

Seks sorunu yaşayan kişiler gün geçtikçe daha az seks yapıyor. Seks hayatında mutlu olan kişiler ayda 11 kez seks yaptıklarını söylerken, sorun yaşayanlar ayda 8 kez cinsel birliktelik yaşadıklarını ifade ettiler. Sorun yaşadıkça seksten kaçanların sayısı artıyor. Daha fazla seks, en iyi seks anlamına gelmez. Ancak yine de sekse vakit ayırmak ve tatmin olmak önemlidir.

Seks siyah ve beyaz değildir. Araştırmalar da gösterdi ki, iyi seks iyi hayat anlamına geliyor.

Çok daha sosyal insanlar, diğer insanlarla birlikte olmaktan hoşlanıyorlar. Bu kadın için de erkek için de geçerli. Cinsel yönden sorunu olan kişiler, hayatta karşılarına çıkan yeni fırsatları yeterince net göremiyor. Onları geçiyorlar, değerlendiremiyorlar. Oysa seks konusunda tatmin olan kişilerin yeni fırsatları çok daha çabuk değerlendirdiği ortaya çıktı.

Seks kadınlar için de önemli
Bu çalışma, seksin hem erkekler hem de kadınlar açısından önemli olduğunu gösteriyor. Bu araştırma binlerce kadının asıl düşüncesini temsil ediyor. Seksin yalnızca erkekler için önemli olduğuna dair şehir efsanelerinin artık çöpe atılması gerektiğini de gösteriyor. Kadınlar da tatmin edici bir seks yaşamlarının olmasını istiyorlar. Bu konu onlar için de önemli. Seks, kadınlar için de hayatın olmazsa olmazları arasında. Kadınlar seksi vazgeçilmez olarak görüyorlar. Üstelik kadınların hayat başarısı da en az erkekler kadar seks hayatlarından etkileniyor.

Seste tatmin olan sosyal oluyor
Seks hayatıyla tatmin olanlar daha sosyal oluyorlar. İnsanlarla birlikte olmaktan hoşlanıyorlar. Cinsel olarak tatmin olamayanların ise yüzde 76'sı asosyal yaşıyor. Diğer insanlardan kaçmayı tercih ediyor.

Dengeli bir hayatla seks mutluluğu arasında düz bir çizgi var. Cinsel olarak mutlu bir hayat yaşayan her 100 kişiden 41'i dengeli bir hayat sürüyor. Başarısız cinsel hayatı olanlar ise yüzde 90 hayatlarının dengesiz olduğundan yakınıyor.

Her iki kadın ve erkekten biri seks konusunda tamamen mutlu değil. İnsanların yarısı yaşadığı seks hayatından yeterince zevk alamıyor, oysa seks insanların hayat başarılarını da etkiliyor.

Seksi sevenlerin yarısı yaşamı da seviyor. Seks hayatında sorunları olanların yüzde 82'si hayatı da sevmiyor.

Seksi erkekler daha başarılı
Cinsel olarak tatmin olan yüz kişiden 31'i hayatta karşısına çıkan fırsatları iyi değerlendiriyor. Seksi erkekler yani Romeo'lar işte bu yüzden daha başarılı oluyor. Seks hayatında mutsuz olanların ancak yüzde 7'si bu şansı yakalayabiliyor. Diğerleri ise fırsatları görmüyor bile. Bu nedenle başarısız oluyorlar.

Orta ve Doğu Avrupa seks araştırmasına göre;
Cinsel yaşamda tatmin, hayata pozitif bir bakış ile oldukça yakından ilgili.
İdeal ereksiyon sertliği, cinsel tatminde yüksek performansın anahtarı.
Erkeklerin yüzde 60'ı ideal ereksiyon sertliğinden daha az sertliğin, küçük bir sorun olduğunu ya da sorun olmadığını düşünüyor.
Ancak ideal ereksiyon sertliğinden daha az sertlik yaşayanlar, daha seyrek cinsel ilişki yaşıyor.
Ereksiyon sertliklerinden tatmin olmayan erkekler ereksiyon sertliğinde iyileşme yapan ilaçları kullanmak istemiyor.
Cinsellik ve sertleşme ile ilgili sorunu olan her dört kişiden biri ancak doktor tarafından keşfediliyor.

Avrupa'nın cinsel sağlığı ona emanet

14-17 Kasım 2010 tarihlerinde İspanya’nın Malaga şehrinde gerçekleşen 13. Avrupa Cinsel Tıp kongresinde Avrupa Cinsel Sağlık Başkanı –ESDA Başkanı olarak İrem Hattat 2. kez seçildi.

İrem Hattat bu birliğin ilk kadın başkanı olarak 2 yıl daha görev yapacak. Bu görevi Fransızlara devretmesi beklenen İrem Hattat, yurtdışında sürdürdüğü başarılı organizasyonları nedeni ile bir ilki gerçekleştirerek Başkanlığını oybirliği ile devam ettiriyor.

Avrupa Cinsel Sağlık Birliği bünyesinde 12 ülkeyi bulunduran, özellikle telefon danışma hatları ile bugüne kadar 100.000 üzerinde kişiyle bire bir görüşerek cinsel sağlık konusunda danışmanlık yapan bir vakıf. Özellikle 14 Şubat Sevgililer Günü etkinlikleriyle adından sıkça bahsediliyor. İrem Hattat 2002 yılından beri Türkiye’de bu birliğin temsilcisi olan Aile Sağlığı Araştırma Derneği bünyesinde halkın cinsel sağlık konularında bilinçlendirilmesi üzerine çeşitli çalışmalarda bulunuyor. 2005’te Kopenhag Avrupa Cinsel Sağlık Kongresinde Sosyo-Kültürel Faktörlerin Kadınlar Cinsel Fonksiyon Sorunlarına Etkisi konulu araştırmasıyla birincilik ödülüne layık görülmüştü.

Başkanlığı süresince çifteri yakından ilgilendiren cinsel sorunların gündeme getirilmesi için çalışan İrem Hattat, her sene Avrupa’da görev yapan ürologlara yönelik tiyatrocular ve senaristler ile birlikte hazırladığı sempozyumlar ile yurtdışında adından sıkça söz ettirdi. Bu sempozyumlarda aktörlerle birlikte sahnede bir çiftin cinsel bir problemle doktora başvurması, çiftin kendi arasında yaşadığı tartışmalar, gerginlikler, doktora açılmakta zorlanmaları, kısacası gerçek hayattan bir kesit sergileniyor.İlk olarak Kadınların Cinsel Problemleri üzerine hazırladığı sempozyumda, isteksizlik ve orgazm sorunu olan bir kadın ve eşinin doktora başvurma sürecini konu olan İrem Hattat, 13. Avrupa Cinsel Tıp Kongresinde “Erken Boşalma Sırları” adında bir sempozyumla erken boşalma sorununu yaşayan bir çiftin hayatından bir kesit sundu.

İrem Hattat bu konuda şunları söyledi: “İnsanların günlük fiziki ve psikolojik performanslarındaki yetersizliğin başında gösterilen cinsel fonksiyon bozukluklarının aile sağlığı üzerindeki etkilerini göz önüne sermek ve çiftleri doktora yönlendirebilmek en önemli misyonumuz. Daha önce Türkiye’de Aile Sağlığı Araştırma Derneği’nin projesi ile İstanbul’un dışında kalan vatandaşlarımızı da bilinçlendirmeyi hedeflemiştik ve Adana, Gaziantep, Kayseri, İstanbul ve Bursa da sahnelediğimiz bir tiyatro ile seyircileri hem güldürmüş, hem de ülkemizde karşılaşılan sorunlar ve bunların tedavi yöntemlerini paylaşmıştık. Şimdi bu projeyi özellikle hekimlere yönelik sempozyumlarla Avrupa’ya taşıdık. Cinsel Sağlık her 10 hastadan ancak birinin hekime başvurduğu, konuşulması çok zor bir konu. İnsanlar genellikle cinsel fonksiyon problemlerini aile doktorlarıyla dahi konuşmaya cesaret edemiyorlar. Hatta bazıları doktorlarının onların bu sorunuyla ilgilenmediğini düşünebilirler. Yapılan araştırmalarda hastaların neredeyse 10'da 9'unun doktorlarına dahi bu sorundan bahsetmedikleri, 10'da 6'sının ise bu problemleri eşlerine bile açmadıkları tespit edilmiş. Oysaki cinsel fonksiyon bozukluklarının çok büyük sıkıntılara yol açabiliyor. Hastaların yüzde 21'i iktidarsızlıkları nedeniyle ilişkilerinin bittiğini söylüyor, hastaların yüzde 62'sinin özgüveni kayboluyor. Bu projelerle hem hastaları hem de hekimleri akılda kalıcı bir şekilde bu konuda bilinçlendirmeye özen gösteriyoruz.”

Türkiye’de cinsel konuları merak ediyorsanız www.cinselliksor.com sitesini ziyaret edebilir ve isim sorulmayan danışma hattı 0212 282 01 01 nolu telefona başvurabilirsiniz.

ABD'de ölüm döşeğinde Türk hasta arıyor

Tüm tedavi yöntemleri uygulanmasına karşın sonuç alınamayan, kanserin son evresini yaşayan hastalara ABD'den davet var.

ABD Kanser Enstitüsü, 'ücretsiz' tedavi imkanı sunuyor. Ancak, hastaların 'üzerlerinde ilaç denenmesini' kabul etmesi gerekiyor.

TBMM Kanser Araştırma Komisyonu'nun ABD ziyaretinden sürpriz bir davet çıktı. Hastalığın son aşamasındaki kanser hastalarına, ABD'nin dünyaca ünlü kanser araştırma merkezinde 'ücretsiz' tedavi imkanı tanınacak.

Geçen ay ABD'ye giden 7 kişilik heyet, 'National Human Genome Research Institute' ve ona bağlı 'National Insititutes of Health' yetkilileriyle görüştü. Aralarında Türk doktor Meral Günay Aygün'ün de yer aldığı kanser uzmanları, merkezin geliştirdiği yeni projelere uygun özellikler taşıyan ileri derecedeki Türk kanser hastalarına ücretsiz tedavi önerdi. Heyette yer alan Sağlık eski Bakanı MHP'li Osman Durmuş, tüm tedavi yöntemlerini denemiş olmalarına rağmen sonuç alamayan hastalara seslenerek, 'Bu durumdaki hastalarımız, deneysel ilaç kullanmayı kabul ederek başvurursa, hiçbir ücret ödemeden tedavi için bu ülkeye gönderilecek' dedi. Durmuş AKŞAM'a konuştu: Merkez, 27 ayrı branşta araştırma yapıyor. Yıllık bütçesi 30 milyar dolar, ABD Başkanı bizzat araştırmaları destekliyor. Çalışmalarda deneklerin ömrünün 3 ila 7 ay arasında uzadığı ortaya çıkmış. Genetik incelemede hastada kanserden kaynaklı bir mutasyon söz konusu ise uygun ilaç üretilerek deneniyor. Ensitü, deneysel ilaçları kabul eden insanlara kapılarını açıyor. İnsanların gen haritaları da çıkarılıyor.

Her isteyen gidemez

TBMM Kanser Araştırma Komisyonu Başkanı AKP'li Kemalettin Aydın enstitünün bir poliklinik gibi çalışmadığını, her isteyenin gidemeyeceğini belirtti: 'Orası tedaviden çok bir proje merkezi. Hastane mantığı ile düşünmemek gerekir. Proje ekipleri, hastanın şartları, hastalığın evreleri, denenen tedavi yöntemleri gibi birçok kriteri ele alarak projeye dahil ediyor. Kanser tanısı konan herkesin kabul edildiği bir yer değil. Koşullar uygun olursa Türk hastalar da dahil olabilir.' Aydın, kanser hastası vatandaşların başvurusu durumunda aracı olup olmayacağı yönündeki soruya ise 'Komisyonumuzun çalışmaları sona eriyor. Ancak insani olarak ve milletvekili olmamdan kaynaklanan sorumluluğum olur. Bu anlamda katkım ancak o kadar olabilir' yanıtını verdi.

'YAPAMADIK' denmesin

Enstitü için aracı olabileceğini belirten Durmuş şöyle konuştu: 'Türkiye'den de hasta kabul edebiliriz' dediler. Hastanın kanserin son evresinde olması ve gönüllüğü kabul etmesi gerekiyor. Hiçbir tedavinin işe yaramadığı hastalar kabul edilecek. Henüz Türkiye'den giden yok. Duyurmak istedim. İlgilenen benimle irtibata geçebilir. Güvenilir ve bilimsel bir merkez. Son günlerini konfor içinde geçirmelerini istiyorum. Kimse hastası için, 'Yapılacak şu da vardı ama yapamadık' demesin, o yoksunluğu hissetmesin istiyorum. Acaba yapılabilecek bir şey daha var mıydı? diye düşünen insanlar için bir umut.

GENÇ NÜFUSLA ORANTILI

Genç nüfus nedeniyle Türkiye'deki kanser yaygınlığı hala Avrupa ülkelerine oranla az. Ancak yaşlanan nüfusla birlikte 'artış' uyarısı yapılıyor.

Diş macunlarındaki büyük tehlike

Diş macunları ve sabunlarda kullanılan kimyasal maddeler anne adayları için çok tehlikeli

Florida Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre Türkiye'de de satılan birçok ünlü diş macunu markasında ve sabunun içinde bulunan triclosan maddesi anne karnındaki bebeğe zarar veriyor.

Profesör Margaret James, ıslak mendillerde de bulunan bu maddenin anne karnındaki bebeğin yeterli oksijeni almasına engel olduğunu ve bunun da bebeklerin beyinlerinde hasara neden olduğunu söyledi.

Daha önce yapılan araştırmalarda triclosanın laboratuvar hayvanlarında karaciğer hasarına neden olduğu belirlenmişti.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Sarılık Hastalığı Belirtileri ve Tedavisi

Sarılık Nedir?
Sarılık, diğer adıyla ikter, kandaki bilirubin düzeyinin artması sonucu deri, göz ve mukozaların sarı renk alması durumudur.

Sarılık Nedenleri: Bir hastalık belirtisi olan sarılık çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Sarılık hastalığı iki temel nedenle insan vücudunda oluşur: Fazla bilirubin üretilmesi ve safra yollarında oluşan tıkanıklık. Sarılığın dört çeşidi vardır:

- Hemolitik sarılık:
Kandaki alyuvarların tahrip olması sonucu safra, kana karışır. Belirtileri: Hastanın idrar rengi normal, büyük tuvaleti ise koyudur.

- Hepatik sarılık:
Bir virüsün neden olduğu karaciğer iltihabıdır. Karaciğer hücreleri şişer ve safra yolları tıkanır. Belirtileri, yavaş yavaş görülür. Hastada ateş, iştahsızlık, ishal ve kusma vardır. En çok görülen sarılık çeşidi olan hepatik sarılığın başlıcaları Hepatit B ve Hepatit C'dir.

- Obstrüktif sarılık:
Nedeni, safra kanallarının tıkanmış olmasıdır.

- Bebeklerde sarılık (Yenidoğan sarılığı):
Yeni doğmuş bebeklerde kanlarındaki bilirubin miktarının artması neticesinde görülen bir çeşit sarılıktır. Doğumdan sonraki ilk haftada her doğan bebeğin kanında az ya da çok mutlaka bilirubin miktarında artış gözlenmektedir. Yenidoğan sarılığı, hayata yeni başlamış bebeklerde en sık görülen sıkıntılardan birisidir. Normal doğan bebeklerin yarısından fazlasında görülebilemekle birlikte, erken doğan bebeklerde daha sık görülür.

Ortak Sarılık Belirtileri ise şunlardır: Hastalığın neden olduğu sarı renk, önce göz aklarında görülür. Sonra yüz, boyun, gövde, kol ve bacaklara kadar yayılır. İdrarın rengi sarı ile koyu kahverengi arasında değişir. Ciltte de kaşıntı vardır. Büyük abdest, kil renginde ve fena kokuludur.

Sarılık Tedavisi: Tedavi sarılığın nedenlerine bağlı olarak yapılır. Örneğin, yenidoğan sarılığı anne sütünden kaynaklanıyorsa, 1-2 gün anne sütü kesilir ve bebek mama ile beslenir. Sarılık hızla azalınca tekrar anne sütüne devam edilir. Sarılığın diğer nedenlerine karşı da uygun olan tedavi doktor kontrolünde yapılır. Bununla birlikte, tedavinin ilk şartı, yatak istirahatidir. Ayrıca, yeterli ve dengeli beslenmeye daha fazla özen göstermek gerekir.

Hemoroid Basur Mayasıl Hastalığı

HEMOROİD NEDİR ? SAĞLIKLI BİREYLERDEKİ İŞLEVİ NEDİR ?

Normalde doğan her canlıda kalın bağırsağın dışarı açılan en son kısmında damar ağları mevcuttur. Anüs (makat) ve rektumda (kalın bağırsağın en son bölümü) bulunan ve hemoroidal damarlar denilen bu damar ağlarının vücudumuzda çok önemli görevleri vardır.

Aşağıda bu görevler sıralanmıştır;

- Normalde bu damar ağlarında biriken kan anüsün (makatın) tam kapanmasını sağlar. Böylelikle hemoroidal damarlar, kişi istemli olarak anüsü kontrol eden kaslarını kasmadığı halde, dışkılama kontrolünün sağlanmasına yardımcı olur.

- Anüsü çevreleyen kas kitlesinin (sfinkter) üzerinde koruyucu bir yastık tabakası işlevi sağlar. Dışkı anal kanaldan (makat)geçerken bu kasların direkt olarak dışkı ile teması hemoroidal damarlar ile korunur. Böylelikle her dışkılamada bu kasların hasar görmesi engellenmiş olur.

- Dinlenme ve uyku halinde anüsü (makat) tam kapatarak dışkının kilodu kirletmesine engel olur.

Hemoroidal damarlar yerleşim yerine göre eksternal (dış) ve internal (iç) olarak ikiye ayrılmaktadır.

- Eksternal (dış) hemoroidler anüsün çevresinde gelişir ve ince bir deri ile kaplıdır..

- İnternal (iç) hemoroidler anüsün içinde gelişir.

HEMOROİD HASTALIĞI NEDİR ?

Bazı kişilerde anüs (makat) ve rektum (kalın bağırsağın son bölümü) çevresinde bulunan hemoroidal damarlar aşırı derecede genişler ve anüsten dışarıya taşarlar. Örneğin Kabızlık şikayeti olan bireylerde dışkı sertleşir ve dışkılama işlevi zorlaşır. Birey bu sert dışkıyı boşaltmak için aşırı ıkınma ve zorlanmaya gerek duyar. Bu sırada anal kanalı örten tabaka ve damarlar zedelenir. Bu da damarlarda genişleme ve şişmeye neden olur. Damarlardaki bu genişleme ve şişmeye hemoroidal hastalık ya da kısaca hemortoid denir. Bu durumda damarlar normal işlevlerini yapamazlar ve bazen de ciddi şikayetlere neden olurlar. Bu belirti ve bulgular hangi hemoroidal grup hastalandı ise ona göre farklılık gösterir.

Makat dışına çıkan hemoroid memeleri

Eksternal (dış) hemoroid anüsün çevresinde gelişir ve ince bir deri ile kaplıdır. Eğer bu damarların içinde bir kan pıhtısı oluşursa oldukça ağrılı olur. Hasta, makadının hemen yanında eline sert ve ağrılı şişliğin (memelerin) geldiğini söyler. Yırtıldıkları zaman kanama şikayetine neden olur.

İnternal (iç) hemoroid anüsün içinde gelişir. Ağrısız kanama en önemli belirtisidir. Bazen iç hemoroidler dışkılama sırasında anüsten (makattan) dışarı çıkarlar ve hasta eline bir şişlik geldiğinden şikayet eder. Buna ek olarak dışkılama sırasında dışarı çıkan ve içeri girmeyen iç hemoroidler ağrıya neden olabilir.

HEMOROİDAL HASTALIĞIN NEDENLERİ

Kesin nedeni bilinmemekle birlikte insanın, diğer canlılardan farklı olarak ayakta dik durması, makattaki toplardamarlara (anüsteki venlere) büyük bir basınç ve hacimde kan dolmasına neden olmaktadır. Bu da hastalığın gelişmesini kolaylaştıran bir etkendir.

Önemli diğer bir nedeni, beslenme alışkanlığıdır. Batı toplumunda 20. yüzyıldan itibaren endüstrinin gelişmesiyle beslenme alışkanlığı da değişmiştir. Sonuçta diyetteki lifli (posalı) yiyecekler azalmıştır. Oysa vücutta sindirilemeyen lifler, emilinceye kadar kitlesinin 30 katı kadar su çekmekte böylece bu kitlenin sindirimi zorlaşmaktadır. Böylelikle, kolay, zorlamadan ve ıkınmadan dışkılama yapılabilir. Aksi takdirde ıkınma ve zorlama bu bölgedeki basıncı daha artırır. Bunun sonucunda hemoroidal hastalık gelişebilir. Diyetsel lifli besinlerin kullanılmaması durumunda, hemoroid hastalığının görülme sıklığı da artmaktadır.

Çoğu insan, hemoroidi olmasına rağmen alışkanlıklarını değiştirmemektedir. Dışkılama alışkanlığının düzenli olmaması, dışkının sertleşmesine neden olur. Dışkılama sırasında ıkınma, tuvalette uzun zaman beklenmesi bu damarlardaki genişlemeyi arttırır. Katı ve sert olan dışkının makattan geçmesi sırasında bu damarlarda hasar oluşur. Bu nedenle de ağrı ve bazen de kanama meydana gelir.

Dışkılama alışkanlığını düzenlemede diğer önemli bir etken de içilen su miktarıdır. Günde en az 8-10 bardak su içilmesi gereklidir. Az miktarda su içmek kabızlığa neden olabilir. Kabızlık da ıkınmaya neden olacağı için hemoroide ait şikayetler artabilir.

Bronşit Hastalığı

Bronşit, büyük bronşları, yani soluk borusundan dallanarak akciğerlere yayılan hava borularım örten mukoza dokusunun akut ya da kronik iltihabıdır. iltihap bronşiyol denen küçük bronşlarda oluşursa bronşiolit adıyla anılır.

AKUT BRONŞİT
Akut bronşit sıradan bir hastalık olarak kabul edilir ve soğuk algınlığının ardından gelişir. Çok yaygındır. Hastalık etkeni genellikle üst solunum yollarında önceden bulunan ve sık rastlanan virüslerdir. Başlangıçtaki virüs enfeksiyonu-na daha sonra eklenen bakteri enfeksiyonu bile fazla önemli değildir. Gelişen bu komplikasyon yaygın kullanılan birkaç antibiyotikle kolayca denetim altına alınabilir.

HASTALIĞIN NEDENLERİ
Akut bronşitin iki temel nedeni vardır:
Enfeksiyonlar ve fizikokimyasal etkenler. Soluk borusu ve bronşların iltihabı, üst solunum yollarında (burun, boğaz, gırtlak) grip enfeksiyonu sırasında çok sık gelişen bir komplikasyondur. Boğmaca ve kızamık sırasında da soluk borusu ve bronş enfeksiyonlarına sık rastlanır.
Özellikle gençlerde görülen akut bronşitlerde, başlıca etken bakterilerden çok virüslerdir. Ama bakteriler de akut bronşit etkeni olabilir. Bakteriler bronş-lara hava ya da kan yoluyla ulaşabileceği gibi, solunum yolu mukozasında saprofit olarak da, yani normal koşullarda bir hastalığa yol açmadan bulunabilir. Herhangi bir nedenle organizmanın direnci zayıflar ve savunma sistemi etkisiz kalırsa, enfeksiyona yol açabilen saprofit bakteriler de bronşit etkenine dönüşebilir.
Fizikokimyasal etkenler içinde genellikle gaz halinde havada asılı olarak bulunan ve bronş mukozasına zarar veren birçok madde yer alır. Fabrika ve ev bacaları ile taşıtların egzos borularından çıkan dumanlar ve solunum yollarında iltihaba yol açtığı kesinlikle bilinen sigara dumanı bunların basında gelir.

Hazırlayıcı Etkenler
Hastalığı hazırlayıcı etkenlerin basında çevre ve iklim koşulları yer alır. Ani sıcaklık değişikliklerinde, sürekli sıcak ve kuru ya da tam tersi tozlu ve nemli ortamlarda solunum yollannın koruyucu sıvı salgısı azalır. Ani bastıran soğuklar ve hava değişimleri gibi etkenler solunum yolları hastalıklarının daha çok sonbahar ve kış aylarında görülme-sinin başlıca nedenidir.

Akut bronşitin öbür etkenleri ise soğuk algınlığı, burun orta bölmesi eğriliği (deviasyon) ya da polip gibi oluşumlardır. Üst solunum yollannın, yani burun, boğaz, gırtlak ve soluk borusunun enfeksiyonlarına neden olan soğuk algınlığından başka öteki iki etken de burun solunumunu engeller. Dolayısıyla bunlar solunumun ağız yoluyla yapıl-masına, sonuç olarak yeterince ısıtılmamış ve nemlendirilmemiş bir havanın solunmasına neden olur.


HASTALIĞIN BELİRTİLERİ
Özellikle soğuk algınlığı sonrasında öksürükle birlikte hafif ateş (37,5°C-38,5°C) görülür. Soluk borusu ve bronşlarda gelişen iltihap göğsün orta bölümünde, göğüs kemiğinin arkasın-da, öksürüğün artırdığı bir ağrıyla birlikte ortaya çıkar. Bazen daha hafif olan ağrılar bütün göğse yayılabilir; solunum kaslarının zorlanmasıyla solunum sıklaşır ve öksürük inatçı bir hal alır.
Bronş iltihabının en önemli belirtisi olan öksürük bronşlardaki savunma mekanizmasının bir göstergesidir. Olağan koşullarda da, bronş duvarlarım uyaran herhangi bir etkene karşı şiddetli bir öksürük yanıtı görülebilir ve uyarıcı etken dışarı atılmaya çalışılır. Ama bronşitte bronş mukozası iltihaplanarak örselenmiştir. Bu durumda bronş duvarındaki mukus salgısı büyük ölçüde artar, damarlarda toplanan aşırı miktardaki kanın sıvı bölümü bronş boşluğuna sızar, eksüda denen bu sızıntının artması bronşları yabancı madde etkisi yaparak uyarır.
Hastalığın en önemli ikinci belirtisi olan balgam çıkarma, damar dışına sıvı sızması ve mukus salgısının artmasının sonucudur. Başlangıçta az çıkarılan ve koyu kıvamlı olan balgam, hastalık ilerledikçe daha akışkan ve boldur. Bazen günde yarım litre, daha seyrek olarak da bir litre kadar balgam çıkarılabilir.


HASTALIĞIN SEYRİ
Akut bronşit genellikle tehlikeli bir gelişme göstermez. Hasta iki hafta içinde iyileşebilir. Kalp hastalığı olanlarda, çok küçük çocuklarda ve yaşlılarda hastalık daha uzun sürebilir.
Virüslerin etken olduğu bir enfeksiyonun bronşlarda doku yıkımına yol açması, buralarda bakterilerin de üremesini kolaylaştırır. Bu durumda hastalığın gidişi daha kötüdür. Bakteri enfeksiyonlarının eklendiği bronşitlerin en kötü sonucu grip sonrası gelişen zarürreedir.

HASTALIĞIN TEDAVİSİ
Akut bronşitin etkeni genellikle virüstür ve bu durumda antibiyotik tedavisi-nin yaran yoktur. Ama virüs enfeksi-yonuna bakteri enfeksiyonu eklenirse antibiyotik kullanmak gerekir. Bu nedenle virüslerin etken olduğu düşünülse bile. akut bronşitli hastalara olası bakteri enfeksiyonuna karşı antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır. Ayrıca bronş salgılannın akışkanlığım artıran balgam yumuşatıcı (mukolitik) ilaçlar verilerek balgamın atılması sağlanmalıdır. Ateş yükseldiğinde yaygın biçimde kullanılan diğer düşürücülere başvurulur.
Daha önce bahsedildiği gibi öksürük aşırı miktarda artan bronş salgısının temizlenmesi için gerekli bir savunma mekanizması oluşturur.Öksürük ilaçları ancak çok gerektiğinde kullanılmalıdır.

KRONİK BRONŞİT

Kronik bronşit sessiz başlayıp yavaş bir ilerleme göstererek yıllar boyu süren ve sonunda ağır solunum yetmezliğine yol açan bir hastalıktır, iki yıldan uzun bir süre zaman zaman yinelemelerle aylarca süren öksürük ve balgam yakınmaları olan bir hastaya, verem gibi aynı belirtileri veren başka bir hastalık olasılığı elendikten sonra kronik bronşit tanışı konabilir.
Nedenleri
Kronik bronşitin nedenleri tam ve açık biçimde ortaya konamamıştır. Doğrudan hastalık nedeni değilse de hazırlayıcı üç önemli etken olarak sigara dumanı, hava kirliliği ve solunum yolları enfeksiyonları gösterilebilir. Bu etkenler yalnız kronik bronşite değil, yatkınlığı olan kişilerde başka koşullarla birleşerek solunum yolu hastalıklarına da yol açmaktadır. Doğumdan başlayarak var olan kişisel yatkınlığın pek önemli olmadığı, hastalığın gelişmesinde kötü sağlık koşullannın ve kötü alışkanlıkların belirleyici olduğu kabul edilmektedir.
Sigara dumanı ve hava kirliliği bronş ağacında mukus yapımım artıran en önemli etkenlerdir. Bunlara bir enfeksiyonun da eklenmesiyle bronş mu-kozasının hastalanması kolaylaşır.
Hava kirliliğine yol açan gaz ve tozların özellikle sanayi bölgelerinde oldukça belirleyici etkisi vardır. Amonyak, aseton, asetik asit, hidroklorik asit, hidroflüorik asit, metal buharları, hidrojen sülfür ve kükürt dioksit son derece zararlıdır.
Hava kirliliğinin önemini belirleme-ye yönelik istatistik incelemeler, kronik bronşit olgulannın ve bu hastalıktan ölüm oranının artışı ile mevsimlik sis yoğunluğunun özellikle de havadaki kükürt dioksit ve sisle karışık duman (smog) yoğunluğunun artışı arasında çok yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir.
Belirtileri
Hastalığın en önemli belirti si kuru ya da balgamlı öksürüktür. Ama balgam yutağa gelince dışarı atılmak yerine yutula-bilir. Ateş genellikle hafiftir. Solunum zorlaşmıştır ve solunum sorunları ön plandadır. Nefes darlığı, fiziksel güç harcama durumunda hastanın hareketlerim kısıtlayacak ölçüde artabilir. Nefes darlığının nedenim anlamak için kronik bronşite bağlı olarak akciğerlerde ortaya çıkan değişiklikleri bilmek gerekir. Bronşların hava geçişini sağlayan iç boşluğu, bir yandan eksüda ve mukoza salgısının artarak birikmesi, öte yandan bronş duvarının damarlardan sızan sıvı nedeniyle şişerek kalınlaşması sonucun-da önemli ölçüde daralmıştır. Hastalık sırasında bronş duvarındaki esnek liflerin yerini sert bağdoku lifleri alır. Bu nedenle esnekliği azalan bronşlar solunum sırasında yeterince genişleyemez. Bütün bu değişiklikler solunum hareketlerine karşı direnen bir güç oluşturur. Akciğer-lere giren hava akımı aşın ölçüde sınırlanır ve ancak dinlenme sırasındaki gereksinimi karşılayabilir.
Vücudun oksijen gereksinimini artıran kas hareketleri sırasında bütün dengeler altüst olur. Nefes darlığı, yani son derece zorlukla sürdürülen yetersiz solunum gözlenir. Hasta dinlenmek zorunda kalır. Nefes darlığı nedeniyle karşılanamayan hızlı soluma gereksinimi, akciğerlerin daha çok kanı oksijenlendirebil-mek için daha hızlı çalışmak zorunda kalmasmın sonucudur. Fiziksel güç har-candığında dokularda oksijen gereksinimi ve karbon dioksit üretimi artar. Bron-şitli hastanın akciğerleri, kana yeterli oksijen sağlayabilecek durumda değildir. Sonuçta dolaşımdaki kanda oksijen miktarı azalır. Oksijen açığım kapatmak için solunum hareketleri daha sık ve derindir. Hasta sıkıntıyla hava gereksinimi duyar, yani nefes darlığından yakınır.
Tedavi
Alınması gereken ilk önlem sigaranın bırakılmasıdır. Kronik bronşitin geliş-mesinde sigaranın baş sorumlu olduğu genel olarak kabul edilen bir gerçektir. Uzun süre sigara içen bir hasta sigarayı bıraktığında ya da azalttığında özellikle sabah yataktan kalkınca yaşanan sıkıntılı öksürük nöbetleri ve çıkarılan balgamın kısa sürede ortadan kalktığı, solunumun kolaylaştığı ve genel sağlık durumunun hızla düzeldiği gözlenir. Böylece sigaranın kronik bronşit gelişimindeki etkisi, sigara bırakıldığında gözlenen sonuçlara bakılarak kolayca kanıtlanabilir.
Hava kirliliği önemli bir sorundur. Çoğu zaman bireysel çözümlerin ötesi-ne taşmakla birlikte, kirli havayı solumaktan özenle kaçınmak gerekir.
Solunum sisteminin hava kiriiliğine de bağlı olarak gelişen kronik hastalık-lanndan ölüm oranı son derece yüksektir. Bu durum sanayi merkezleri ve büyük şehirlerden elde edilen istatistik verilerde açık biçimde ortaya çıkar. Bu verilere göre kronik solunum sistemi hastalıklarından ölüm, kalp damar has-talıklanndan ölüm oranının ardından ikinci sırayı almaktadır. Bu nedenle kronik bronşit hastalarının havanın kirli olduğu yerlerden uzak durması yaşamsal bir önem taşır. Bu hastalar yılm belirli zamanlarım, özellikle kış aylannda sis görülmeyen, nem oranı düşük, yumuşak ve ılıman bir havası olan bölgelerde geçirmeye özen göstermelidirler.
Bronşitin yinelenme ve kronikleşme eğilimi gösterdiği hastaların, tozlu ya da zararlı gazlara açık bir ortamda çalışıyorlarsa, meslek değiştirmeleri gerekebilir.
Daha önce de belirtildiği gibi kronik bronşitin ilerlemesine ya da giderek kötüleşmesine neden olan enfeksiyonlar da önemlidir. Enfeksiyon etkeni olan bakteri ve virüslerin solunum yollanna girişi engellenemez; ama kış aylarında görülen salgın hastalıklarda bulaşmaya karşı genel önlemler alınabilir. Öte yandan mikropların gelişmesine uygun bir ortamın oluşması da engellenebilir.
Kış aylannda yaygın olarak görülen akut bronşit olgulannda yatakta dinlen-meye özen göstetirimeli, iyileşme dönemi evde geçirilmelidir. Böylece hem soğuktan ve ani sıcaklık değişimlerinden korunma sağlanır, hem de solunum yolları için son derece zararlı olan sis ve kirli dumanın solunması önlenir.
Aşrıya kaçmamak koşuluyla hastanın bulunduğu ortam iyi ısıtılmalı, nem oranı yeterli olmalıdır. Bu nedenle radyatör ya da sobaların üstünde su bulundurulmalıdır. Kronik bronşitli hastaların tedavisinde kullanılan ilaçlar hastanın ve hastalığın durumuna göre seçilir. Her şeyden önce balgamın akışkanlığım artırıcı ve yoğunluğunu azaltıcı ilaçlar kullanılır. Bronş mukozasındaki iltihap için iltihap giderici ilaçlara başvurulur. Ayrıca hem bronşit sonucu gelişen daralmayı önlemek, hem de salgılanan balgamın daha kolay atılabilmesini sağlamak için bronş genişletici ilaçlar kullanılmalıdır.
Doğrudan solunum yoluna uygulanan ilaçlar ve solunum alıştırmaları kronik bronşitte çok yararlı olmaktadır.
Solunum tedavisi uygun bir alet ile çeşitli ilaçların aerosol olarak püskürtülmesi biçiminde uygulanır. Bu yöntemle antibiyotik, balgam söktürücü, bronş genişletici ve iltihap giderici ilaçlar verilebilir.
ilacın doğrudan solunum yoluna verilmesi, sindirim sisteminden ve kandan geçerek zararlı etkiler yaratmasını engeller. Bu yöntemle ilaç, etkilenmesi istenen dokuya doğrudan ulaştırılabilir.
Solunum alıştırmalannın tedaviden çok, koruyucu etkileri vardır. Bu yolla hastaya nasıl daha iyi soluk alıp verebileceği öğretilir.
Antibiyotik tedavisi yıllarca son derece gelişigüzel uygulanmıştır. Özellikle kış aylannda koruyucu antibiyotik tedavileri bile yapılıyordu. Artık günümüzde bu yaklaşım geçerliliğim yitirmiştir. Antibiyotik tedavisi yalnızca ateş, öksürük ve aşın balgam çıkarma gibi enfeksiyon belirtilerinin alevlendiği durumlarda uygulanır. Bu uygulama için sorumlu bakterileri ve doğru antibiyotiği saptamak amacıyla balgam kültürü alınmalı, antibiyogram yapılmalıdır. Böylece hastalık etkenine karşı etkili olan antibiyotik belirlenebilir.

23 Kasım 2010 Salı

Ülser Hastalığı

ÜIser nedir?
Sindirim sisteminin herhangibir yerinin iç yüzünde oluşan yaradır. En çok oniki parmak barsağında (duodenum) ve daha az sıklıkla mide de oluşur.

Gastrit nedir?
Gastrit midenin mukozasının bir çeşit iltihabıdır. Halk arasında mide üşütmesi yada ülser başlangıcı diye bilinir. Gastrit çoğunlukla hafif şiddetde bazan da ağır kanamalı bir hastalık şeklinde kendini gösterebilir. Tedavide ve diyet açısından ülser için bahsedeceklerimiz kısmen gastrit için de geçerlidir.

Peptik ülser hastalığı; ister MİDE ÜLSERİ (gastrik ülser) olsun ister 12 PARMAK BARSAĞI (duodenal ülser) olsun son yıllara kadar ömür boyu süren bir hastalık olarak bilinir ve öyle kabul edilirdi. Günümüzde histamin 2 reseptör antagonistleri (H2RA) ve proton inhibitörleri (PPİ) diye de bilinen H-K ATPaz inhibitörlerinin tedavide kullanılmaya başlanmasıyla peptik ülserin klinik ülserin klinik seyri değişikliklere uğramıştır. Tüm bunlara ek olarak Helicobacter Pylori'nin keşfi ve peptik ülser hastalığı patogenezindeki yerinin de ortaya konulması sonucu bu hastalık bir ölçüde yavaş yavaş da olsa tedavi edilebilir hatta şifa sağlanabilir duruma gelmektedir.

Mide ülseri nedir?
Gastrik ülser (mide ülseri); peptik ülser hastalığının komponentlerinden biridir ve kanama, perforasyon, pilor tıkanması gibi komplikasyonlarıyla ölüm nedeni olmaya devam etmektedir. Son yıllarda peptik ülser konusunda yapılan çalışma sonuçları dikkate alındığında; hemen hemen tüm mide duodenum ülserlerinden Helicobacter Pylori adlı bakterinin %80'inden ve steroid olmayan antiinflamatuvar ilaç (NSAİ) kullanımının %10'undan sorumlu olduğu görülmektedir. Bu nedenle tedavi stratejilerinde ve rejimlerinde önemli değişiklikler olmaktadır. Mide asidini baskılamaya yönelik olan nüksler ile komplikasyonları önleyemeyen eski tedavi yaklaşımları giderek yerini tam iyileşmeye yönelik tedavi rejimlerine bırakıyor. Eski tedavi rejimleri mide de asit salgılanmasını azaltarak ya da Mide mukoza savunmasını güçlendirerek etki ediyordu. Asidin baskılanmasıyla belirtiler ortadan kayboluyor ve mukozadaki yaralar iyileşiyor, mukoza savunmasını güçlendiren prostaglandin analogları gibi ilaçlar da NSAİD'ların neden olduğu akut mide ülserlerinin iyileşmesini hızlandırıyor ya da önlüyordu. Fakat bu etkiler ancak bu ilaçların alındığı sürece oluyor kesince kısa sürede nüksler görülüyordu. Buna karşın varsa Helicobacter Pylori infeksiyonunun eradike edilmesi ülserojen ilaçların tedaviden kaldırılması gibi tedavi metotları nedenleri ortadan kaldırdığı için tam iyileşmeyi hedeflemektedir. Buradan yola çıkılarak geçtiğimiz günlerde Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) çeşitli antibiyotiklerle antisekretuvar ilaçların birlikte kullanıldığı çeşitli tedavi rejimlerini onayladı. Bu yeni tedavi rejimleri selim mide ülserlerinde tam iyileşmeyi sağlayabilmektedir. Ancak bugün için bilindiği kadarıyla bir mide ülserinin selim olup olmadığını anlamak ne yazık ki her zaman kolaylıkla mümkün değildir. Bu yüzden bazı mide ülserlerinin başlangıçta kanser ülseri olduğuna yönelik endişeler haklı bir şekilde hala sürmektedir. Bu nedenle tüm şüpheli mide ülserlerinden hatta tüm mide ülserlerinden biyopsi alınıp histopatolojik incelemenin yapılması gerekmektedir

Duodenum ülseri nedir?
Duedonum ülseri denildiği zaman hastalar arasında peptik ülser akla gelir. Çoğu hasta midemde ülser var dediği zaman duodenum ülserini kasteder. Bilindiği gibi duodenum ülseri bulunan hastaların büyük çoğunluğunda kronik bir duodenal ülser eğilimi bulunduğunu gösteren çok sayıda kanıt bulunmaktadır. Bugüne kadar hastalığın doğal seyrini inceleyen çalışmalar hastaların çoğunda ülsere eğilimin kaybolmadığını göstermektedir. Bu hastalarda yıllar içinde semptomatik ya da asemptomatik alevlenmeler gelişebilmekte ve çoğu yaşamlarının büyük bir bölümünde duodenal ülser tekrarlaması açısından risk altında kalmaktadır.

Son zamanlarda peptik ülser konusunda elde edilen yeni bilgiler şunu göstermiştir ki; hemen hemen tüm mide ve duodenum ülserlerinden Helicobacter Pylori infeksiyonunun ve NSAİD kullanımının sorumlu olduğu şeklindedir. Helicobacter Pylori bulunmadan önce duodenum ülseri bir asit peptik hastalık olarak kabul edilmekteydi. Bu yüzden �no asit no ülser' deyimi sıkça kullanılırdı. Artık bu hastalığı; katkıda bulunan ve varlığı şart olan bir kofaktör olan aside bağımlı, infeksiyöz bir sürecin bir parçası olduğunu biliyoruz. Bu nedenle günümüzde �no asit no ülser � no Helicobacter Pylori no ülser' tanımlaması giderek popüler olmaktadır.
Ülser zaman içinde kanserleşir mi? Helikobakter pilori mide kanserine sebeb olur mu?

Oniki parmak barsağı (duodenum) ülseri hiçbir zaman kansere neden olmaz. Başlangıçta iyi huylu olan mide ülserleri de kanserleşmez. Bununla birlikte mide ülserlerinin bir kısmı başlangıçtan itibaren kanser ülseridir. Bu nedenle şüphelenilen bu tip ülserlerden endoskopik biyopsi alınarak incelenmesi gerekmektedir. Son yıllarda Helikobakter Pilori 'nin uzun dönem tedavi edilmemesinin ve midedeki varlığının devam etmesinin de mide kanseri risk faktörlerinden biri olduğu bildirilmektedir. Bir grup Japon araştırıcının yaptıkları ve bir Amerikan tıp dergisi olan New England Journal of Medicine 2001;345:784-789 �da yayınladıkları araştırmada şu sonuca varmışlardır: 1) Mide kanseri Helikobakter pilori infeksiyonu bulunan hastalarda gelişmekte (%2,9), ancak infekte olmamış hastalarda gelişmemektedir. 2) Helikobakter pilori ile enfekte olan hastalar arasında, intestinal metaplazi, esas olarak korpusu tutan gastrit veya her ikisininde birlikte olduğu ve eşlik ettiği ciddi atrofi bulunan hastalar mide kanseri yönünden yüksek risk altındadırlar.

Geçtiğimiz yıllarda da Dünya sağlık örgütü (WHO) ve dünya kanser araştırma enstitüsü Helikobakter piloriyi mide kanserinin bir numaralı risk faktörü olarak kabul etmişlerdir.
Ülser ile sigara arasında bir ilişki var mıdır?

Ülser sigara içenlerde daha çok görülür. Bundan başka ülser hastalarında oluşan kanama, ülserin delinmesi ve mide çıkışının daralması sigara içenlerde daha sık oluşur. Sigara içimi ülser tedavisini güçleştirir ve nüks olasılığını arttırır.
Süt içmenin ülsere faydası var mıdır?

Fazla olmamak ve sık içmemek kaydı ile süt alınabilir. Ancak eskiden sanıldığının aksine sık ve çok miktarda süt içmek ülser ve gastrit iyileşmesini sağlamaz. Sütün içerdiği peptidler ve kalsiyumun mide asit salgılanmasını güçlü bir biçimde uyardığı için günümüzde ülser tedavisinde yeri yoktur .

GASTRİT VE ÜLSERE KARŞI YAPILMASI GEREKENLER

Peptik ülserin ve gastritin tedavisinde ilaç kullanımının yanında iyileşmeye ve nükslerin daha az oluşumuna da katkıda bulunabilen bir çok genel önlem vardır. Bunların başlıcaları şunlardır.

GENEL TEDAVİ ÖNLEMLERİ:

* Uzun süre aç kalmaktan sakının.

* Az miktarda ama sık ve düzenli yiyin.
* Yemekten sonra en az 2-3 saat yatağa girmeyin.
* Yiyecekleri yavaş yiyip, iyi çiğneyin.
* Çok sıcak yada çok soğuk yemeyin.
* Stresden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışın.
* Dar ve beli sıkan giysiler giymeyin.
* Fazla kilolarınızdan kurtulun.
* Sigarayı azaltın, mümkünse bırakın.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Mide Yanması (Mide Ekşimesi)

Mide yanması 20 ile 50 yaş arasında birçok insanda görülen çok yaygın bir rahatsızlık. Midede yanma hissi yemekten önce, yemek sırasında ya da yemekten 2-3 saat sonra hissediliyor. Besinler, sindirim işlevinin bir gereği olarak midede ilk değişikliklere uğrayarak bağırsaklara gönderilmek için hazırlanıyor. Mide bu işlevi yerine getirirken iç yüzeyini kaplayan zarın altındaki salgı hücrelerini, besinlerin gerekli değişimini sağlamak üzere uyarıyor. Bu sırada oluşan bir dengesizlik, aşırı asit ortamına ve midenin kendini koruyamamasına yol açarak yanma hissine neden oluyor.

Büyüklerimiz midede yanma hissi duydukları zaman hemen bir lokma ekmek içi çiğnermiş. Ekmek içinin değil ama ağıza birşey atmanın doğru bir yöntem olduğunu belirten günümüz doktorları da az ama sık yemeyi öneriyorlar. Öğünleri küçülterek sık sık yemenin şikayetleri azaltacağını söylüyorlar.

Yemeğe daha fazla zaman ayırın. Ayaküstü değil, sofrada oturarak yiyin. Acele yemek mide işlevine zarar veriyor. Kendinize daha fazla zaman ayırıp yemek yemeyi bir zorunluluk değil de bir keyif anına dönüştürün.

Ağzınıza küçük lokmalar almak midenin sindirim için gerekli salgıları daha kolay üretmesine yardımcı olur. Lokmaları uzun uzun çiğneyin. Bu, midenizde şişkinlik ve ağırlık hissetmemenizi sağlar.

Sofradan tıkabasa doymadan kalkın. Mide boş bir torba olduğu için yemek yerken çiğnediğimiz besinler buraya ulaştıkça mide sürekli genişler. Eğer kemerinizi çok sıkmışsanız yanma hissi duymanız çok doğal. İçi dolu bir plastik torbayı düşünün. Tam ortasından bir ipi kemer gibi sıkıca bağlayın. Torba sağa ya da sola çekecek ya da aşağıya doğru sarkacaktır. Mide de aynı böyle... Bu nedenle ölçülü miktarda yemek yiyin.

Akşam öğününden hemen sonra damak kaçamakları yapmayın. Aksi takdirde mide gece boyunca çalışıp yorulur. Akşam yemeği ile uyku arası en az üç saat olmalı. Yani yemek yedikten en az 3 saat sonra yatın. Gece yatarken sağ yana dönerek yatmayın. Besinin mideye girişi sağ taraftan gerçekleştiği için yedikleriniz yeterince hazmedilemeyip mide borusunda yanma hissi oluşabilir.

Yemek yedikten sonra yere eğilmeniz gerekiyorsa dizlerinizi bükerek eğilin. Aksi takdirde mide işlevini gerektiği gibi yapamaz.

Yiyecek ve içeceklerin çok sıcak ya da soğuk olması mide sıvısına zarar verebilir. Bu nedenle yiyecek ve içeceklerin ılık olmasına özen gösterin.

Sigaradan uzak durun.

Yemekten sonra uzanmayın. Unutmayın, mide sıvısı yatay pozisyonu sevmez ve yanma hissi mide borusu yoluyla ağzınıza kadar gelebilir.

Bunlardan Uzak Durun

Hazmı kolay olmayan kızartmaları ve yağlı yiyecekleri sofranızdan uzaklaştırın. Ağır yağlı, fazla kremalı ya da soslu besinleri yemeyin. Çikolata, içerdiği yüksek dozdaki yağ ve kafein nedeniyle hassas mideye zarar vererek yanma hissine yol açıyor. Sütlü çikolata, daha az yağ içeren bitter çikolataya oranla daha tehlikeli olduğundan çikolata sevenler genelde sütsüz olanını tercih etmeli.

Kafeinli içecekler mide için çok zararlı. Kahve, çay ve kola gibi içecekler hassas mideyi yorar. Eğer mide yanmasından şikayet ediyorsanız ve kahve içmeden duramıyorsanız kafeinsiz kahveyi tercih edin.

Gazozlu içecekler ve asitli meyve sularını dikkatli için. Domates veya portakal suyu asitli olduğu için mide yanmasını şiddetlendirebilir. Bu nedenle sulandırarak ve balla tatlandırarak için.

Et suyu ile hazırlanmış çorbalardan uzak durun. Diğer çorbaları ise çok sıcak içmeyin. Ilınmasını bekleyin.

Alkol midedeki yanma hissini artırır. Hele mide boşken alkol kesinlikle almayın.

Çiğ soğan ve çiğ meyve de mide asidini artıran etkenlerdendir.

Şeker yemeyi seviyorsanız naneli olanları seçmeyin.

Mide ağrılarınıza son verecek sağlıklı ve dost besinlerle yemek yemenin keyfini çıkartabilirsiniz...

Karnabahar : Haşlanmış karnabahar, mideyi asit saldırılarından koruyarak tüm sorunları giderebilir. İçeriğinde bulunan gefarnato maddesi ülser ilacının hammadesi olarak kullanılıyor.

Lahana : Lahanayı çiğ olarak yemeyi tercih edin. İnce şeritler halinde doğrayıp salata yapın. Meyve presinde lahananın suyunu sıkıp aynı miktarda elma suyu ile karıştırın ve için. Lahana, ülser ve gastrit ilacı olarak biliniyor. Dörtte bir lahanayı yıkayıp kalın şeritler halinde doğrayın. 1 kerevizi soyup doğrayın. 1 havucu temizleyip dilimleyin. Lahana, kereviz ve havucu katı meyve presinde sıkıp sabah akşam suyunu için.

Patates : Çiğ patates suyu mide yanmasının doğal ilacıdır. Patatesi soyup katı meyve presinde suyunu sıkın. Su,havuç suyu ya da kereviz suyu ile karıştırıp için.

Elma sirkesi : Salatalarda ya da mezelerde elma sirkesi kullanın.

Maden suyu : Mide asidinin büyük bir bölümünü etkisiz hale getiriyor.

Ispanak : Ispanağı buharda pişirin ya da haşlayarak tüketin. Taze yapraklarını salata olarak yiyin.

Zeytinyağı : Çiğ olarak kullanıldığında besinlerin midede kalma süresini azaltıyor ve yağların sindirimi için safra salgısını artırıyor.

Baklagil : Fasulye, bezelye ve mercimekte bulunan bioflavionid maddesi, midenin koruma faktörünü artırıyor.

Muz : Mideyi seven meyvelerin başında geliyor. Ara öğünlerde birer muz yemek, midedeki yanma hissini ortadan kaldırabilir. Muz, mide enzimleri ve hücrelerinin üretimini de artırıyor.

Kızarmış ekmek : Midenin salgıladığı aşırı asidi kurutarak yanma hissini gideriyor.

Meyankökü : Güçlü bir mide koruyucusu.Yapılan son araştırmalara göre midedeki aşırı asitlenmeyi azaltıyor.

13 Kasım 2010 Cumartesi

Sinüzit ve Sinüzitten Korunma Yolları

Şiddetli baş ağrılarıyla kendisini gösteren sinüzit, kişinin yaşam kalitesini de olumsuz yönde etkiliyor. Dikkat ederek bu hastalıktan korunulabilir.

Kafa kemikleri içinde burun çevresinde yerleşmiş içi hava dolu odacıklara sinüs boşlukları adı verilir. Bu boşlukların enfeksiyonlar sonucu iltihaplanmasına sinüzit adı verilir. Anadolu Sağlık Merkezi'nden Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op.Dr. Murat Şirin, sıkça rastlanan sinüzit hastalığı ve tedavi yöntemleri ile ilgili bilgi verdi.

NASIL OLUŞUR?
Sinüsleri temizleyen ince kanallar tıkanırsa sinüzit hastalığı başlar. Bu tıkanıklık tedavi ile ya da kendiliğinden açılırsa sinüzit iyileşir ama eğer açılamazsa hastalık kronikleşir. Sinüs kanallarının tıkanıklığına bazı burun içi ve sinüslerle ilgili yapısal koşullar, tekrarlayan üst solunum yolu infeksiyonları, allerjik sebepler, polip ve geniz eti gibi oluşumlar yol açabilir. Bazı kalıtsal sorunlar ve bağışıklık sorunları da sinüzitin diğer sebepleridir.

Sinüzit genel olarak akut ve kronik olarak ikiye ayrılır. Akut sinüzit yeni oluşan sinüzit anlamına gelir. Uygun tedavi edildiği zaman tamamen iyileşir. Ancak kronik sinüzit sinüslerde sürekli bir iltihap olması anlamına gelir ve tedavisi de zordur. Uzun süreli medikal tedaviye cevap vermez ise cerrahi müdahale gerektirebilir.

BELİRTİLERİ NELERDİR?
Akut ve kronik sinüzitin belirtileri birbirinden farklıdır. Akut sinüzit daha şiddetli şikayetler ile kendini gösterir. Ağrı en sık görülen şikayettir. Bu, baş ağrısı, yüz ağrısı, göz çevresinde ağrı şeklinde olabilir. Genellikle öne doğru eğilmekle artan dolgunluk tarzında tarif edilebilen bir ağrıdır. Ayrıca burun tıkanıklığı, koyu kıvamlı ve sarı-yeşil renkli burun akıntısı, koku duyusunda azalma, geniz akıntısı, ateş, çene ve dişlerde ağrı, ağız kokusu, burun kanaması, göz kapakları ve yüzde şişme gibi belirtiler olur. Öksürük hem akut hem de kronik sinüzitin belirtisidir. Kronik sinüzitte şikayetler daha az şiddetlidir ancak süre olarak 3 aydan uzun sürer. Sanılanın aksine ağrı daha az hatta bazen belli belirsizdir. Hastada daha çok burun tıkanıklığı, öksürük, geniz akıntısı, koku almada azalma veya kötü koku rahatsız eder. Bunun dışında yine burun tıkanıklığı, yüzde dolgunluk hissi ve ağız kokusu olur. Kronik sinüzitte zaman zaman şiddetli ağrı, ateş ve akıntı ile giden akut enfeksiyon atakları olabilir.

CERRAHİ TEDAVİ
Günümüzde standart olarak olarak yapılan cerrahi endoskopik sinüs cerrahisidir. Burada muayene sırasında kullanılan endoskoplarla yakın zamanda geliştirilmiş ince araçlar kullanılır. Endoskoplar aracılığı ile sinüslerin burun içine açıldıkları deliklere ulaşıp deliklerin genişletilmekte ve sinüslerin havalanması sağlanmaktadır. Cerrahi genel ve lokal anestezi altında yapılabilmektedir. Cerrahi sonrası burun içine kısa süreli küçük tamponlar yerleştirilmekte ve ameliyat sonrası hasta birkaç kez pansumana çağrılabilmektedir. Genel olarak çok ağrılı olmayan, hasta konforunun çok fazla bozulmadığı ameliyatlardır.

Aşırı soğuk solunum durmasına neden olabilir
Aşırı soğuğa maruz kalındığında kan dolaşımıyla solunumun durmasına yol açacak kadar ciddi sağlık problemleriyle karşılaşılabileceğini belirten Prof. Dr. Yıldız Pekşen, 'Aşırı soğuğa maruz kalan kişilerde titreme, kas hareketlerinde yavaşlama ve uyku eğilimi görülebilir. Zamanla kan dolaşımı ve solunum durabilir. Böyle durumla karşı karşıya bulunan kişiler birdenbire hamam, sauna gibi çok sıcak ortamlara alınmamalıdır.

ODA SICAKLIĞI ÖNEMLİ
Öncelikle 20 derece civarındaki oda sıcaklığına alınması gerekir. Giysileri de ıslaksa hemen kuru giyeceklerle değiştirilmelidir. Donan insanların doğrudan doğruya ateşe maruz bırakılmaması gerekmektedir' diye konuştu.

Grip ve Gripten Korunmanın Yolları

GRİPTEN KORUNMA YÖNTEMLERİ?

Grip virüsünün vücuda girmesi ile başlayan bulgular genellikle 7-10 günde iyileşme ile sonuçlansa da, bazen sinüzit, bronşit veya zatürre gibi bazı ciddi enfeksiyonlara yol açabilirler. Bu nedenle gripten korunma çok önemlidir. Özellikle grip salgınlarının yaygın olduğu sonbahar ve kış aylarında alacağınız basit önlemler ile gripten korunabilirsiniz:

Dengeli beslenin
Vücudun ihtiyacı olan protein, karbonhidrat, yağ ve vitaminler yeterli olarak alınmazsa, vücut direnci düşer ve solunum organları mukoza hücreleri de bu durumdan etkilenir.

Yeterli miktarda su için
Solunum mukoza hücrelerinin nemli olması, virüs taşıyan damlacıkların etkisine karşı direnci sağlar. Bu nedenle özellikle su içme ihtiyacının azaldığı kış mevsimi de dahil olmak üzere, her dönemde günde 8-10 bardak su içilmesi faydalıdır.

Düzenli spor yapın
Sağlıklı yaşamın bir parçası olan spor, gripten korunmak için de çok önemlidir. Yetişkin biri için haftada 3 gün, günde 1 saat olmak üzere spor yapılması faydalıdır.

Stresten uzak durmaya çalışın
Stres, vücut direncini azaltarak hastalıklara davetiye çıkaran en önemli etkenlerdendir. Bu nedenle, çeşitli yollar ile stresten uzaklaşmak sağlıklı kalmayı da beraberinde getirecektir.

Sigara içmeyin
Sigara da aynı stres gibi vücut direncini azaltır. Ayrıca virüs yüklü damlacıklar, sigara içilen ortamlarda, dumana yapıştıkları için hastalık yapıcı özellikleri artar.

Kalabalık yerlerde kendinizi korumaya çalışın
Toplu taşıtlar, sinema, tiyatro gibi kalabalık yerlerde grip olan bir kişinin aksırması ile virüsler büyük bir hızla ( 160 km/saat ) hareket ederek 3- 4 metre uzağa yayılabilir. Bu nedenle özellikle bu tür yerlerde havalandırmanın iyi olmasına dikkat etmek, temizliğe özen göstermek gibi basit tedbirler ile gripten korunabilirsiniz.

Düzenli uyuyun
Bir gece uykusuz kalındığında, virüslere karşı savaşan vücut hücreleri yarı yarıya azalmaktadır.

Aşırı sıcak ortamlardan kaçının
Özellikle kış mevsiminde daha çok kapalı ve sıcak ortamlarda bulunmak , solunum mukoza hücre zarlarının kurumasına neden olacağından virüslerin vücuda girişini kolaylaştırabilir.